8 Eylül 2013 Pazar

Bal

Bomboş bir sayfaya bakıyordu. Onu bekleyen uzun bir yolculuk vardı kalemiyle. En sevdiği şarkıyı açtı. Ve beklemeye başladı. Uzun sürmedi kalemin işlevini yapmaya başlaması. Kelimeler yavaş yavaş dökülüyordu kağıda.

'Galiba oluyor.'

Olmuyordu. Yazdıkları anlamsızdı. Onu tanımayan bir kişi yazdıklarını okusaydı saçma gelirdi. İnat etti. Etrafına bakındı. Hikayeler aradı ona çıkış noktası olabilecek. Aydınlık bir salondaydı. Hani filmlerdeki gibi ya da çok satan romanlarda ;

'Loş bir oda, sonu gelmiş şarap, paçavra kıyafetler..'

Yoktu. Yazarların sahip olduğu o klişeler onda yoktu. Karnı gurulduyordu. Açlıktan değil. Bilakis çok yemiş, yemeğinin üzerine sigarasını içmişti. Karnı sıkıntıdan gurulduyordu. Sanki ona,

'Ne yapıyorsun be adam!'

Dercesine. Küçük şeylerden büyük anlamalar çıkarmaya çalışarak kendi küçüklüğünü, basitliğini gizlemeye çalışıyordu.

Avrupa'da geçirdiği zamanlar geldi aklına kendini sorgularken. Özlüyordu o zamanları. Yeni insanlarla tanışmış, hayatına yeni heyecanlar katmıştı orada.

Telefonu çaldı.

Kalktı.

Yazısı yarım kal...

29 Ağustos 2013 Perşembe

yeni eski

'Neyse' dedi.

Sarıldık. Bıraktı kendini bana. O özgürdü şimdi.

'Tadını çıkar' dedim.

Seni sen olduğun için, her şeyinle seven biri var karşında.

Fazla kelime kullanmadık. Elim belinde, kalp atışı göğsümde ve bedeni. Tek parçaydık. Bitmesin dedikçe hızlanıyordu zaman. Eros'tan yeni ehliyet almıştık ikimizde. Acemiydik.

Aşk sanarak aramızdaki bağı, aşık olduk birbirimize. Gülümsedik konuşmadığımız zamanlarda. Bazen sadece baktık gözbebeklerimizin içine. Bir şeyler aradık orada. Didik didik. O pırıltıyı.

Ağladı. Ağlattım. Ben üzüldüm. O yine ağladı. Bilerek. Mekansız. Onun elleri omuzlarımda. Yaşlar, kahkalar omuzlarıma düştü. Omuzlarım çok sevdi onu. Gidince anlayacaktı asıl değerini.

Çocuk olmanın sonları artık 'gençlik' zamanları. Bedenim onu özlüyor. Ondan gelen her mesaj mutluluk hormonumun katalizörü. Uzakken bile ona sarılabilmeyi öğreniyorum. Bedensiz.

Tutku. Taze tutuyor bizi. Ellerim değince bedenine kıvılcım çakıyor. Unutuyorum. 'Seni seviyorum' anlam kazanmaya başlıyor dimağımda. Ve cümle içinde kullanıyorum sık sık. Pekişsin, iyice yerleşsin diye.

Kızıyorum sık sık. Test ediyorum onu. Biliyor. Özür diliyor. Kıyamıyorum. Henüz.

Nefes nefese yanına varıyorum bir gün. Beni bekliyor her zaman buluştuğumuz yerde. Fanus gibi orası. Bizim fanusumuz.Öyle ki çantamı sokağa fırlatıp sarılıyorum beline. Kulağımda hala kulaklık. Şarkı devam ediyor çalmaya. Ve o an ilişkimizin resmi soundtrack'i belli oluyor.

Dertler insanı kendi içine döndürür. Dış dünyayla bağları inceltir. Sen kendini kurtarmaya çalışır ve her şeyi berbat edersin. Dertlerin çözülmez ama -miş gibi yaparsın. Kılığa bürünürsün. Ruhunun maskesi insanları korkutur. Sen kendine dönmüşsündür çoktan. Ve bitti.

Mecnun olmuşum gibi dolar kulaklara anlatılanlar. Ama biterken acı çekmiyorum. İçim rahat. Kibir değil. Ben de 'siz erkekler hep aynısınız'daki o erkeklerden biri olmuştum.Özelken tüzelleştim. Sıradanlaştım. O unutmadı. Ben unut dedikçe. Bir adım daha attı bana doğru. Ben çoktan gitmişken. Vedasız vedalaştık.

Şimdi ara sıra görürüm onu arkadaşlarıyla kahkaha atarken. Gülümserim.iyi ki derim. İyi ki der omzum.

'Meleğim'.


28 Ağustos 2013 Çarşamba

'yükselenim dolar'



yaz sıcağında ,yeni dinledim haberlerde nem %81 imiş trabzonda ,bittik.

buralarda güneşte yanılmaz dediler ve eve dönünce bir palyaçoydum ;kıpkırmızı bir burunla.

bağrıma taş bastım dayanmak için bodruma ,o taşlar denizde çıktılar karşıma iki damla kanla.

birileri var yanımda kimi uykusuz kimi sigarakeş kimi senden benden kimi..kimi onlar.

gazı biten klimanın gazı olmak isterken bulurum kendimi o gece ve ertesi sabah kepenk sesleri.

televizyonda jay leno anlatır ,beklenir conan gece yarısı ,gözler yarı açık ve İngilizce altyazı.

reklamlardaki gibi değilmiş vantilatörler üfür üfür ve infrared.boynu bükük kaldı onun da.

bir gitar var sesi ezana karışır bazen.ama mi teli 'gerilim'den koparmış kendini ,yırtmış.

çocuklar internetsiz duramaz oldu.eski kafa ya..nerede o eski çocukluklar sözleri döküldü dört bir yana.çelik ,çomakla beraber tekrar anıldı.

kimse kusura bakmasın sıkılıyorum.sen Fatih ,sen Uzun Sokak ,sen Akçaabat.ve elebaşı Ayasofya.siz olmadan da döner bu dünya.al toplu paranı eline ve doğru Akçay'a.




16 Haziran 2013 Pazar

gezi

31 mayıs!

uyanış dedi kimisi ,direniş dedi ,asayiş dedi polis ,biberi ver etti.gazı soluyan gezi parkındakiler yeşerdi birden bin oldular ,binden onbin ,onbinden çok..



bayrağımızın rengi ,direnişin sembolü oldu.kırmız elbiseli kız önder ,polise kitap okuyan çocuk sözcü oldu.aşçımız bile vardı polise börek uzatan.

türk halkı özgürlüğüne düşkündür.bizim özgürlüğümüzü sanki haklarıymış gibi kısıtlamaya çalıştılar.'bizim olanı  bizden almaya' çalıştılar.

tencere tavalar enstrümanımız  ,biber gazı oksijenimiz ,talcidli su milli içkimiz oldu.

her gün yorgun argın evine dönen 'robotlar' otomatik modlarından çıkıp manuel'e geçtiler.yorgunluklarını unutup 'biz'e katıldılar.ağaç yeşererek büyüdü.büyüdü ve gelişti.dalları 'onlar'ı  rahatsız etmeye başladı.'biz' olmayanları..öyle bir hal aldı ki tüm ülke 'biz' oldu ;

30 yaralarını daha sarmadan sesini yükseltti.
01 bağırdı.
35 haykırdı.
06 dayak  yedi ,hırpalandı.
61 horon çekti.
67 ayaklandı.

48 ,09 ,16 ,17..

ve 34 mutlu oldu ,umutlandı.yeşili daha çok sevdi.

gezi deyince akıllara çadır ,yardımlaşma ,yuva ,özgürlük ,yeşil ,çocuklar ve gençler ,apolitik doksanların uyanışı ve 'beyaz' geliyordu artık.masumiyet..

kimisi bu olayda da the dark side of the moon'u aramaya çalıştı.onların akıllarına gelenler ise gezi denince şunlardı ;marjinal ,terör ,fuhuş ,grup seks ,prezervatif ,marjinal ,2 ağaç için ile başlayan cümleler ,marjinal ,seks ,marjinal ve marjinal  idi.akıl tutulması yaşayan güruh yine fikirlerini yansıtan zikirleriyle şaşırtmıyorlardı.

nemalanmak..çok kullanıldı bu söz.bu  işten faydalananlar var dendi.faiz lobisi dendi  borsa tökezleyince ,biz divan otelin lobisinde biberden  kaçarken.cehape dendi.bazı marjinaller dendi artık anlamını yitirmiş 'marjinal' kelimesini kullanarak.kendileri nemalandılar farkında olmadan.11 haziran 12 ,13 ,14..her gün televizyonlara çıktılar.2 milyar  ağaç dediler ,ağaç türlerini bir  güzel anlatıp uykusuz gecelerine devam ettiler.bu olaydan asıl nemayı kendileri alıp voleyi vurmak istediler.

ttnet'e mütemadiyen  giydiren nesil ,internetine şükretti.kitle iletişim aracı olan televizyon ,telkinle iletişim aracı haline geldi.meydanlarda 'biz' dövülürken penguenlerin paytak yürüyüşleri tv karşısındaki 'genel izleyici'nin gözlerini ve beynin bulandırıyordu.kimi genel izleyici sıkıldı bu  durumdan bunaldı.sabah yumurta kırdığı  tenceresini de alıp cama çıktı o hep aynı denilen bizim oranın havasını çaldı:Her Yer Taksim Her Yer Direniş!

çarşı bağırdı sık bakalım diye hayatımıza 15 gün önce jet hızıyla giren en samimi dostumuz tomalara.

...okumak lazım.hep okumak.direnişin başında polislere  kitap okuyan çocuğun ne kadar haklı olduğunu ilerleyen günlerde anladık.polis ,'biz' robot olmaktan çıkarken robokopa dönüştü.kendi benliğini ,neyi koruduğunu unuttu.fabrika ayarlarıyla oynandı.

barikatlarla kendi polisimizden kendimiz koruduk.barikatlarda nöbet tuttuk.

biz bizi sevmeye ,korumayı öğrendik.mes'ele de buydu zaten.kurduğumuz barikatlarla aramızdaki barikatları kaldırdık.

halk olmayı başardık.

biz..